20 Mart 2014

Naiflik Ülkesinden Notlar | Ali Ayçil

"Kayıp yüzler sergileyen bir ressamın muziplik olsun diye çoğaltıp kompartımana astığı resimler gibiydik: vebadan zorlukla kurtulmuş, takatsiz, yarı canlı bir ahaliyi çağrıştırıyordu yüzümüzün hatları. Fakat aynı ressam, hayattan umudumuz kesilmesin diye, içimizden birini başka türlü çizerdi. İçimizden birini başka türlü çizer, onun yüzünü hülyalı bir davetiye gibi gösterip, bizi kıyısından ayrıldığımız insan denizine geri çağırırdı."

(...)

"Pencerenin yanındaki küçük masada bir kaç saat oturduk. Bana, "artık hayatınn bir konusu kalmadığını, içinin gittikçe ıssızlaştığını ve bunu bir türlü engelleyemediğini" söyledi. Tıpkı ezber yapan bir çocuk gibi, sayısız farklı cümlelerin arasında defalarca tekrarladı bu cümleleri.  Muhtemelen "Niçin" diye sormamı bekliyordu, sormadım. Sormadım çünkü, içi ıssızlaşmış bir insana başkaları tarafından önerilecek bir hayat yoktur. Kendi kaybettiğimizi başkalarına aratmaktan vazgeçmedikçe, kendimizi kaybetmeye devam ederiz. Bize bir hayat önerenler, kurmamızı istedikleri yeni hayatı da acizliğimize teslim ederler. Asıl can alıcı olan ise, insanların başkalarına bir hayat öneremeyecek kadar güvenilirliklerini yitirmiş olmaları."

(...)

"Hayatın yüz vermediği insanların tarihinden bize kalan, kimsenin yazgısının dışına taşamayacağıdır. Her hayat, ancak kendi kader evini dolduracak kadardır. O evin ötesi başka hayatlara, başka kaderlere tahsis edilmiştir. Adımlarımız bir kere bile sınırı geçemeyecek, buna asla müsaade edilmeyecektir. Zaferler ve başarılar, hak edenlerin değil, nasip edilenlerindir. İstesek de izin verilmeyen bir kalbe giremeyecek, kursağımıza pay edilmemiş bir yemişi çiğneyemeyeceğiz. Eveti belki her yenilgiden sonra yeniden yeniden denemeliyiz. Nasibimize yenilginin düştüğünü öğrenebilmek için bile buna değer. Hem zaten bunun bilgisine ulaşmak bir zafer değil midir?"

Ali Ayçil / Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder