16 Nisan 2013

nunlar




kendi kendime, kendimle, konuşmayı seven türden bir deliydim yakın geçmişte. dere tepe gide gele sesimin bana bile yetişmediği zamanlara geldim. kendisiyle barışık olmanın tam karşılığı olmayan bir küslük var aramızda kendimle. hani istemediğin bir şey yapar da biri, küsersin ya, öyle işte bildin mi? (öyle bir beklentim yok tabi. laf olsun diye sordum.)

bunlar mı? bizim özlemin elleri nunlar, *bunlar demek istedim. nunlar da olabilir aslında bak, elifler, dallar, vavlar, mimler. silmektense yazmak daha kolay geldi bir an.
elif duruş, dal selam, vav gülüş, mim de mimikler olsun.
bunlar önemliymiş, öyle diyorlar. bakış kaldı bi onu da siz tamamlarsınız artık.
yok yok tasavvuftan devşirme edebiyat parçalayacak kadar sapıtmadım.
ciddi şeyler yazacak halim de yok.
-"dizlerimin ağrısı olmasaaa neler yapardım, dağları devirirdim dağları" diyordu geçen anneannem. ne yapacaktı acaba?
-"stratejik pis oyunları mı bozacaksın anneanne, dengeleri, düzeni değiştirip bu oyuna bir son mu vereceksin, bir kişiyi olsun kurtarabilecek misin, zulme sebep olan bu kirli hesapları, sistemi, uluslar arası aptal ilişkileri bozabilecek misin ki?"
diye sormadım heyecanla. "canın sağolsun anneanne" dedim sustum. çok yüklenmemek lazım. o bir anneanne. aklı dağdaki kekikte kalmış olsun varsın. bizimki kalmadı da n'oldu.

ne diyorduk, dergi kapağı için çekmiştik de sonradan pek sever oldum bu iki eli. ismi mi? hmm 'küs' koymuştum öyle kalsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder