27 Ağustos 2010

sin palabras*




yok gibi bir günün ardındaydı yine; renklerin karmaşasında...kayıp ruhların simaları sinmişti yine erimiş asfaltlara,kaldırımlara...gözlerini kaçırdı  her yerden hemen. sesler ve yüzler, suya yeni basmış bir iki kedinin ayak izleriyle birlikte yerlerini almıştı yine küçük şehrin caddesinde.

yokuşu bitirip başını kaldırdığında soluk soluğa adamı gördü. ilk kez nefes almasına izin verilmiş gibiydi sanki. bir kaç kesik denemeden sonra bir nefes daha bıraktı atmosfere ciğerlerinden. belki de adamın tüm bildiği bir nefeslik o an kadar bir şeydi diye düşündü.  belki de nefesi o yüzden kısa ve yorgundu.
yamaçtaki o nar ağacını; belki de hiç görmemişti az önce önünden geçen bir diğeri. hiç küçük bir dağ çileği tatmış mıydı kırmızı çantasına sığınmış koşar adım karşıya geçen şu kadın...acaba bir şehrin derdiyle dertlenmiş miydi? o ya da diğerleri, hepsi, öteki, beriki, az önce yığınla önünde akıp gidenlerden bir kaç tanesi düşlemiş miydi düş'ünmeyi gerçekten, hani yumduğunda gözlerini, hani küçük ölümlere dalındığını bilmeden uykulara daldıklarında...her gece...

yokuşun başındaki adamın bıraktığı nefesin yerine bir tane daha aldığını duydu. yok olan bir günün daha kaygısıyla yüzünü bulutlara kaldırdı gayri  ihtiyari ihtiyar adam. alnına düşen damlanın kıymetini bilmeye fırsatı kalmadan silip attı parmaklarının iç kısmıyla...
yere baktı, sokağa, pecmurde kaldırımlarına...birden belli belirsiz bir şeyler gördü. dönüp baktı. aldırmadı önce. etrafta artarak savrulduklarını farketti sonra. iyice bakınca sokağı dolduran sayısız harfleri gördü, ardından kelimeleri... itiş kakış akıyordu savrulmuş heceler, canhıraş. başka bir yerde daha yoğun olduklarını gördü, caddenin o kısmı daha kalabalıktı. bütün bunlara bir anlam veremese de tam önünden geçen küçük kıza tam "anne"ni düşürdün diyecekti ki kaçıverdi gözünden küçük kızın iki hecelik "anne"si. sonra bir kıpırtı hissetti ayak uçlarında. eğildi baktı, bir kelime takılmıştı ayaklarına, hafifçe basarak durdurdu, eline aldı bir adet "bilmiyorum"u ve tam "afedersiniz bu sizden düş..." diyemeden akıp gitti bir başkası...birden yuvarlanan koca puntolarla yazılmış "BEN"i yakaladı, bu defa kararlıydı verecekti sahibine kelimeyi. başı gökdelen kadar adama sesini bile duyuramadı...bir tane de "sen" geçti hemen yanından, ardından "şemsiye" onu takip etti. peşisıra kelimeler birbirine çarpa çarpa akıyordu, anlamlı bir cümle kurmak imkansızdı...

etrafına baktı, insanlara. görmüyorlar mıydı, kelimeleri terk ediyordu onları her adımlarında. böyle giderse yakında konuşamayacak, yazamayacak, bir hece bile bulamayacaklardı adlarını söyleyecek. o adama baktı yine, biraz daha ilerlemişti. nefes miydi bir türlü alamadığı az önce yoksa kelimeleri mi bitmişti. aceleyle zihninden uçuştu birkaç dakika öncesi. karar veremeden birden döndü; az önce fark etmediğini şimdi algılayabildiğini görünce ayaklarına dolanan harflere aldırmadan kalabalığa doğru iyice yaklaştı. insanların ağızlarından döküldüğünü sandığı yığınla kelimelere baktı...olamazdı,konuştuklarını duymuştu, az önce "sen" demişti birisi. durdu. yanından geçen adamın gözlerinden etrafa savrulan  harflere bakakaldı...

*kelimeler olmadan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder